Southport kentinde 17 yaşındaki Axel Rudakubana‘nın 3 çocuğu öldürdüğü, ayrıca 8’i çocuk 10 kişiyi yaraladığı saldırı sonrasında sosyal medyada saldırganın kimliğiyle ilgili yayılan spekülatif haberler sonucu başlayan aşırı sağcı şiddet olayları ülke geneline yayıldı.
Çok sayıda gözaltı ve tutuklama yapılan olaylarda aşırı sağcılar polisle ve karşıt görüştekilerle çatıştı, evlere, iş yerlerine, arabalara, camilere ve polis araçlarına zarar verdi.
Polisin tüm müdahalelerine rağmen huzursuzluk henüz tam olarak sona ermezken, aşırı sağcı şiddet olaylarının yarattığı zorluklar bir kez daha gündeme geldi.
Telefon görüntülerinden sosyal medya faaliyetlerine kadar çok sayıda dijital kanıtın titiz bir analiz gerektirmesi, suçluların tespiti konusunda büyük zaman aldığı için gözaltılar da yavaşladı.
King’s College London’da ceza hukuku alanında çalışan Hannah Quirk, polisin karşı karşıya kaldığı baskıya ilişkin, “Bunu dikkatlice planladıklarından şüpheliyim. Bence bunun sistemi daha fazla baskı altına almak için bir fırsat olduğunu düşünen insanlar ortalığı karıştırmış olabilir çünkü sistem hiç bu kadar büyük bir baskı altında kalmamıştı” ifadelerini kullandı.
Quirk, polisin “son derece eksik” bir kadroya sahip olduğunu ve yeni, deneyimsiz personel istihdamının zorlukları daha da artırdığını vurguladı.
“Büyük baskı altındayız”
Adalet sisteminde oluşan ciddi duruma işaret eden Quirk, “Sistem büyük bir baskı altında” dedi. Hükümetin mevcut krizle mücadele etmek için kaynak ayırdığını belirten Quirk, “Suçun kabul edilmesi süreci hızlandıracak” diye konuştu.
Quirk, “Ancak iş duruşmalara gelirse işte o zaman uzun bir bekleyiş olacak. Daha ciddi davalar duruşma için çok bekleyecek ve tutuklama kararı çıkarsa işin içine cezaevi sorunu da dahil olacak. Bunların hepsi oldukça zor, zira kısa vadeli bir çözümü yok.” değerlendirmesinde bulundu.
“İnsanlara ve camilere saldırmak dehşet verici”
Durumun ciddiyetine işaret eden Quirk, “Son durumlar 2011’e oranla daha ‘sınırlı’ olsa da motivasyonları çok daha sorunlu” dedi. Quirk, “Özellikle de sadece camları kırmak yerine insanlara ve camilere saldırmaları açısından. Bu korkunç ve dehşet verici” diye konuştu.
Aşırı sağcı şiddet olayları İngiltere adalet sistemindeki “kırılgan noktaları” ortaya çıkarırken, mevcut krizin çözümü ve düzenin sağlanmasının yeni hükümet için önemli bir sınav olacağı belirtildi.
İngiltere’de gelecek günlerin önemli olduğu ifade edilirken, adalet sisteminin içinde bulunduğu zorluğun üstesinden gelip gelemeyeceği ya da daha fazla huzursuzluğun yaşanıp yaşanmayacağının bugünlerde belli olacağı yorumu yapıldı.
Mahkemeler ve cezaevleri aşırı kalabalık ve hazırlıksız durumda
Bu arada, Londra’da bağımsız bir düşünce kuruluşu olarak faaliyet gösteren Hükümet Enstitüsünce yayımlanan bir analize göre, ülkedeki 2011 olaylarından sonraki 10 yılda alınan kemer sıkma önlemleri kesintilere yol açtı.
Buna göre, özellikle Kraliyet Mahkemesindeki ceza avukatı, savcı ve hakim sayısının azalmasının görülen dava oranını da düşürürken, vaka sayısı bu mahkemede 2011’e oranla üçte bir azaldı. Ortaya çıkan karmaşık süreç sonucunda “birikmiş iş” sayısı ise 2 katına çıkarak 95 bine ulaştı.
Ülkede yeni cezaevlerinin açılmasına rağmen toplam kontenjanın azaldığı ve ciddi bir kapasite krizi yaşandığı aktarılırken, bu yıl içerisinde yapılan son seçimde başa gelen İşçi Partisi de cezaevlerindeki “fazla kalabalığı” yönetebilmek için erken tahliye kapsamını genişletmek durumunda kaldı.
Cezaevi personel sayısında yapılan kesintiler de kalan personelin daha az deneyimli ve kalabalık cezaevlerinde güvenliği sağlama konusunda daha az yetenekli olmalarına neden oldu.
Hükümet Enstitüsünün bir diğer verilerine göre, adalet sisteminde dava süreçlerinin hızlı yönetilememesi ciddi sonuçlara neden olabilir.
Kefaletle serbest bırakılan veya duruşma süreci uzayan suçluların ceza almaktan kaçabileceğini düşündükleri bir ortamda “faaliyetlerine” devam edebileceği ve hatta başkalarını da sürükleyebileceği ifade edildi.
Ülkedeki son olayların ırkçı nitelikte olmasının huzursuzluğun yaşanması riskini artırdığına inanılırken, cezalandırmanın yeterli olmadığı düşüncesi diğer grupların sokaklara çıkmasına ve gerginliğin daha da artmasına neden olabilir şeklinde belirtildi.
2011 olayları
İngiltere’de kamu düzeninin en son bozulduğu olay Ağustos 2011’de meydana gelmişti. Birkaç gün süren ayaklanmalarda 5 kişi ölmüş ve mali açıdan büyük hasar meydana gelmişti.
Öte yandan, bu duruma adalet sisteminin tepkisi hızlı olmuş, yaklaşık 9 günde 3 binden fazla kişi gözaltına alınmış ve bu rakam eylül başlarında yaklaşık 4 bine yükselmişti.
O dönem ekim ortasına kadar neredeyse 2 bin kişi hakim karşısına çıkmış, nihayetinde 1400’den fazla kişi hapis cezasına çarptırılmıştı.